15 Mayıs 2011 Pazar

19. Gün

tik.. tak.. tiki tak.. tiki tak..

zaman aktıkça dokunamaz olduk kaderlere
yelkovan ve akrep dans ettikçe bizim dansımız eksik kaldı
zamana dokundukça bakamaz olduk kaderlere
akan suya değdikçe parmaklarımız perdeler kapandı
ve biz umabildik sadece hayal sandıklarımızı

sandıkları açtık ve küfleri sıyırdık
koku kapladı odayı, geçmişin eleklerine dair
gözlerimiz eleğin süzgeci, yadsımadık
yansımaz bir aynaydık üstü başı isli..


ve bir fahişe dedi ki:


is dolu geceler sevişti benimle
bakire miydi bilemem ama sevgiler gelecek gecelere gebe
yürüyorum bıktığım bu sefil şehirde
onu düşünüyorum, onu ve ondan öncekileri
nasıl dokundum nasıl sevdim sevilmeyi
sevilmek sandığım yalan yanlış romanlardan
ne isimler çıkardım bebeklerime, ah ben ve benim babasız bebeklerim, 
benim piç gecelerim, bir kaç geceye daha gebe
dokunamıyorum yüzüne ben bu şehirde...






-19. Günün Sonu-

4 Mayıs 2011 Çarşamba

18. Gün

Duyduğuma göre, gözlerini kapadığında, hafif bir yağmur çiseliyormuş.
Yorgun bir günden kalma bacakları titrerken
Hayatın getirdiklerini ve getireceklerini
En sıradan halleriyle düşlüyormuş


Hakkında söylenen bu son sözlerin
Yalan olduğunu anlarken
Bir an olsun duraksamadım
Biliyordum
Hiçbir zaman sıradan gelmezdi ona bakan biri için gözleri
Sözleri her daim parlak bir cam gibiydi
Çizilmemiş ve çizilmeyecek
Bazen uzaklara dalardı
Bizi inandırırken hiç çaba harcamazdı elleri

O giderken
Yanında kendini götürmeyecekti.
Biliyordum
Çünkü onu en kusursuz haliyle tanıyanlara inat
Kendine karşı olan en büyük hatalarıyla tanıyor
Ve öylesine seviyordum


Günler geçti
O gideli çok uzun zaman olmuştu
Ne onu düşünmeyi bırakabilmiş
Ne de onun sesini duyma isteğime son verebilmiştim
Her gece gözlerim açık bekliyordum yatağımda
Hayır, gelecekti, biliyordum.
Gelmeyeceğini
Ve başkalarına göre gelmezken
Bana nasıl dokunacağını
Bana nasıl sesleneceğini
Hepsini adım gibi biliyordum


Çünkü ben
Onu bilendim
Kendinden öte...

Ama o beni şaşırttı
Bir akşam üstü
Gittiği geceki yağmurlarla
Haberi geldi
Benim bulunduğum dünyadan ayrılmayı seçmişti
Benim üzerinde dolandığım toprağa gömülmeyi
Benim soluduğum havayı yeşilliklerle solumayı
Ve beni yalnız bırakmayı seçmişti...

Beni ve
Tüm benliklerini...





"Kimseye..."


-18. Günün Sonu-

24 Şubat 2011 Perşembe

17. Gün

kafes şart
kelepçe şart
işkence şart
ceza şart
idam şart
ölüm şart
insanlık namına şart
hayvanların adına şart
katliam şart
kaos şart
geçmiş şart
gelecek şart

duvarda tırmanan örümceğe basma ki
ördüğü ağlar sağlam olsun


gece de şart
gündüz de şart
şartlı tahliyede
uyku bile şart...


-17. Gün-

16 Şubat 2011 Çarşamba

16. Gün

Kusursuz bir mezar
Kusursuz bir ölüm hayalidir
Canlılar dünyasının o kusursuz hayal evreninde
İnsanlığın merak ettiği ilk ve tek şeydir
"Ölüm nedir?"


Varlığı sorgulamaya kalkan Milet'teki Saz Grubu'nun bile
Önce bu soruyu sorduklarına
Ve felsefeyi farkında olmadan bu soruyla başlattıklarına
"Mezarım üzerine varım iddiaya."


Tek bir arzum var
Bir çok vasiyetin içinde tek arzum


"Ben dünyaya, evrene, kozmosa,
 elbette toprağa dönüşerek döneceğim.
 ama cenazeleri sevmiyorum.
 lütfen bedenimi yakın önce
 daha sonra bir toprağa serpin usul usul
 ve üzerine bir elma ağacı dikin
 o ağacın havaya verdiği her oksijen atomunda
 ben size ve dünyaya hayat vereceğim
 o oksijen atomunun her kire bulanışında
 sizin nefessizliğinize ben de ortak olacağım
 o ağaçtan kopan her elmada
 ben de olacağım
 ve o elmayı yiyen kurda, insana, canlıya
 hayatımdan hayat vereceğim.
 ben bir elma ağacıyım
 ben bir kedi yavrusuyum
 reenkarnemi dünyanın ve canlıların
 damarlarında yaşamak istiyorum..."


-16. Günün Sonu-

12 Şubat 2011 Cumartesi

15. Gün

Atalar dualar mırıldanırdı
Rüyaların kalktığı ve şahlandığı denizlerden
Haber getirirdi duaları
Atalar vardır ki oğulları şekillendiren
Kendisine hiç benzetmeyen


Atalar hayat verirdi
Hayattan alanların habercisi
Hayat verenlerin elçisi
Ve ölümün en güvenilir bekçileriydi


Bir Ata ölürken
Ürpertmeyen bir rüzgar eser
Ne bir yel olur ne bir fırtına
Ölüm Atalar'a gelince
Üzülmez Tanrı'lar
Ölüm oğullara düşünce
Toprağı ısıtır damlalar



Bastet, Şato'nun mabedine tozlu yollardan geçerek indi
Kırık dökük camlar, kurumuş yapraklar ve ışığın zorlayıp çatlattığı tahtalar vardı etrafında
Tam ortada Lethe Kuyusu
Ve onun ağzındaki havuz
Havuza elindeki gül yapraklarını savurdu Bastet
Ayini Ata'sınaydi.
Yavaş yavaş ölen
Ve ona hiç benzemediği
Ata'ya...



-15. Günün Sonu-

24 Ocak 2011 Pazartesi

14. Gün

Mumu üfledi ve dumanları izledi
çıplak bir kadın gibiydi tütsü
ve onu dağıtan hava bir kedi gibi
sokuluyordu koynuna
Şeytan Yüzlü Tanrı ürperdi


------


- uyandığımda saat 23.59'du.
  dans ediyordum rüyamda, 
  yine nereden geldiği belli olmayan bir müzik
  acıyordu tenim ve korkuyordu gözlerim
  bir anda baktım ki kollarım yok olmuş, yerinde beyaz kanatlar
  omzumdaki ağrılar yok oldu 
  ve bacaklarım yerden kesildi 
  gözlerimdeki korku yerini heyecana bırakıyordu
  fark ettim ki korktuğum aslında hislerimdi
  hislerimden korkuyordum her daim
  kapılmaktan ve savrulmaktan
  yerlere çenemin değmesinden
  düşürmeyeceğine söz ver, dedim ve uyandım..


Bastet bunu anlatırken uykulu gözlerini açık tutmaya çalışıyordu Şeytan Yüzlü Melek
Bir anda kulağından "korkuyorum" diye bir fısıltıyla uyanmak pek de zevk verici değil tabiki
Ama yadırgamadı, şikayet etmedi ve sardı kollarıyla Bastet'i 
Dinledi, dinledi ve
Sadece, 
Elini tuttu...


kabus görmek başka türlü güzelleşebilir miydi?





-14. Günün Sonu-

21 Ocak 2011 Cuma

13. Gün

Korkularımı süsledim bu gece
allı pullu giydirdim,
karşında ve bağrı hançere açık bir beden
süt beyazı tenden dökülen kana hasret vampirler
ve onların avcısı kurt adamlar dışarıda uyumakta
gece bizi beklerken
ben bir sorgu yumağında
sen bir bakışta beni çözmeye çalışırken yorgun düşmüşsün
baş ucunda ayna
aşk bu dediğini duydum
fısıldadın uykunda
aşk bu ve ben aşkı içiyorum
sonra hançeri sapladın boynuma
kan bu diye fısıldadın
kalbinden gelen, sıcacık
kan bu ve hissediyorum
kalbinin atışını yüzümde
usulca yanına uzandım
hançer boynumda
gözlerim saçlarında
uyuyakalıyorum
ölüme doğru giderken
senin yanında...

16 Ocak 2011 Pazar

12. Gün

Aptal bir adam gördü Bastet geçende
Karşı kaldırımdaydı, ona doğru yürüyordu
Elleri ceplerindeydi, dudaklarında ay ışığı sonatının ıslık versiyonu
"ben de güzel çalarım" dedi ve eşlik etti ona,
en hareketli bölümde yardıma ihtiyacı vardı,
Bastet de cebinden çıkardı zincirli saatini ve ona verdi
"bak" dedi "bak ve dinle"
"zamanın akışını duy, hisset ve gör.
 neler yaptın, nelere güldün, nelere ağladın
 neler adam etti seni, neler yaraladı, neler yozlaştırdı
 neydin ne oldun ve ne olacaksın
 bu yelkovan geçmişte de attı, şimdi de atıyor ve zaman durana kadar da atacak.
 ruhun da ona eşlik edecek ve zincirinden ayrılamayacak"


-12. Günün Sonu-

14 Ocak 2011 Cuma

11. Gün

Bir danstı hayat Bastet'in gözünde
Hayale sığmayacak kadar büyük bir salon
Ortasında bir çift
Ve nereden geldiği belli olmayan bir viyolonsel sesi
Bastet viyolonsel sesini kendi sesine benzetirdi
Şehvetti arşenin hızlı çekişi ve muammaydı notaların karmaşası
En sonunda hüzün, la'dan başlayan etütlerdi
Ve aşk, hiç bulunamadı notalarda teker teker


Bir tangoydu hayalindeki
Valsle karışık bir tango; olmazdı, biliyordu ama hayaldi bu, istiyordu
Adamın gözleri kadınla dolduğu anda kadın bir kuğu misali başı arkada
Ve boynundan dökülen incilere dokunmak istercesine nefesler
Adamın gözleri yerde ve kadının kalçalarına kadar inen uzun saçlarını arayışta
Kadının gözleri adamla dolduğu anda adam sert bir tavırla kolaçanlarda
Ve kaşlarındaki çatıklıkla yüzündeki o mahzun kırışıklıklar uyum içinde
Kadının gözleri boynu delen yakaların ucundaki ruj lekelerinde


Elbise savruldu
İpeğin rüzgara değişiyle
Dans başladı...


bir rüyaydı, bir masal, bir iç çekiş, bir haykırış
olmak istediği anda olmak istediği yerde olan bir ışıktı
ruhtu, hayattı
gel zaman git zaman gele gide kaybetmişti kendini dansın ve notaların ahenginde
dans bittiğinde elle tutulur gözle görülür hiç bir iz kalmamıştı salondan geriye
adam uyandı, kadın uyandı
zaman devam, saatler tik-tak
adam kadının saç telini çekti yüzünden
ve kadın açtı mavi gözlerini


-günaydın dünya...




-11. Günün Sonu-

9 Ocak 2011 Pazar

10.Gün

Bastet, bahçede uyuyakalmış Şeytan Yüzlü Tanrı'ya baktı.
Bir çocuğunki gibi saf ruhu, renklerini toprağa yansıtıyor; güneş ışığında kırılıp Demir Kapılı Sarı Şato'nun kırık camlarına düşüyordu.
Bahçedeki sık çalıların, onun çevresinde aralandığını farketti.
Biraz daha dikkat ettiğinde, yattığı yerde yeni,  taze tomurcuklar olduğunu gördü ki,
Sarı Şato'nun lanetidir; hiç bir tomurcuk yeşil ve taze büyüyemez ve
Koyu ve sert, yolunası bir çalı haline geldikten sonra büyümeye devam eder...
idi...


---


kadın, erkek
dişilik, erkeklik
XX kromozomu, XY kromozomu
vagina, penis
negatif ruh, pozitif ruh
kedi, köpek
...
Engellere neden olan farkların ana kaynakları.
Hadi engelleri yık benimle!
Ne sen erkek ol, ne de ben kadın olayım
"erkeğim" ve "kadınım",
bendeki kadınla erkekliğinin, sendeki erkekle kadınlığımın
iki ışık huzmesi gibi
siyahla beyaz, şeytanla melek gibi
grinin, tanrının ve hayatın nötrlüğü;
Yani cinsiyetin, engellerin, kavgaların yok oluşu olsun.





-10. Günün Sonu-