23 Aralık 2010 Perşembe

2. Gün

Güneş sanki pencerede bir delik varmışçasına ışın demetleri halinde Bastet'in sırtında toplanıyordu.
Bastet boğuk odaya küçük kaçan büyük radyosunda dilediği paraziti bir türlü bulamıyordu.
Kusması gereken yoğunlukta duygusu vardı içinde.
Kızgındı Zeu'ya, korkuyordu Ebg'den ve çekiniyordu Saga'dan.
Bir önceki gece karanlık ormanda Zeu'yla olan konuşması, bittiği andan şimdiye değin zihninde tam anlamıyla birleşememişti bir türlü.
Ama değin dedim ya, o yüzden şimdi birleşti.
Düşündü, düşündü...
Toparladı aklında bir güzel.
Gerçeğin ortaya çıkacağı günü tahmin edip hava raporuna çevirmek istedi ve bunu yaptı da.
Sis bulutu önümüzdeki nisan ayında dağılacaktı.
Belki yağmur yağacak, belki güneş açacaktı.
Ama bilirsiniz; kedilerin, tanrıçaların ve Zeu'ların sağı solu belli olmazdı...


Ayağa kalk Bastet,
Önünde uzun bir gün var.
Kemiklerindeki ağrıya
Kalbinde bulamadığın boşluğa
Bir bakış fırlat.
Ayağa kalk tanrıçam.
Haz dünyası dışında,
Senin senden başka tanrın yok bu dünyada...

-----

Baumgarten kırmızı gözlerini kırpıştırdı.
Bastet'ten kendini tanıtmasını istediğinde, afalladı Bastet.
Ne idi kendini tanıtmak? Sonsuz hazlardan hangi birini anlatacaktı Baum'un kızıl gözlerine.
Durdu, dinledi ve suya olan aşkından, gözyaşlarının cilde verdiği tazelikten bahseden en özet cümleyi kurdu. "Ich schwimme gern" (*En çok yüzmeyi severim = Severek yüzerim.)
Baum teşekkürünü ve ardından gelen o nefreti bir çırpıda boğuk oda insanlarına boşalttı.
Evet Frau Baumgarten, biz de mutlu değiliz burada olmaktan.
Güzelliğimize bir gün olsun uymadı bu röbdoşambrlar

------

Bastet, Blond'la tanıştı.
Enfes bir koordinasyon ve hayatı anlama yeteneği vardı Blond'un gözlerinde.
Bir kadavranın parçalanışını boğuk odadakilere anlatırken boğmayan bir kadındı.
Bastet hayran kaldı.
İlk bulduğu fırsatta Blond'un yanına gitti ve kozmik düzene dair fikirlerini paylaştı.
Ne muazzam bir uyumdu bu.
Kesinlikle aynı evrenden geliyorlardı...


------

Bastet Saga'yı gördü.
Hiç bir tesadüf tesadüf değildir.
Saga'yle bir anda derin bir çelişkinin içinde buldu kendini.
Kendisine sorulan bir "yer" sorusundan çıkmaydı her şey.
Ama o yer bir yola dönüşmeye başlamıştı.
Bir anda hayata bakışının Saga'nın dahi etkisinde kalmadan -ki insanları etkilemekte bir ustaydı Saga- ne denli değiştiğini fark etti.
Yetişmiyordu cümleler düşüncelerinin hızına.
Ve o ışıktan hızlı telepatisiyle kelimelerini kullanarak Saga'ya döktü içini
Ruhunu, kayboluşunu ve anlamsızlığını.
Saga onu anlamıştı.
Bastet'i bu dünyada bir Saga bir de Zeu anlamıştı.
Bastet'in ruhu yolunu buluyordu.
Bastet'in ruhu sanki eşini buluyordu.
Şaşkındı Bastet, düşünceleri net, bir cam gibi kesin ve parlaktı.
Saga'yı onca zamandır tanımasına rağmen, onun camından yeni bakabiliyordu içeriye.
Camın yansımasında kendini gördüğünde şaşırdı; ama Saga hiç şaşırmamış, gelecekten gelen ve görevini tamamlamış bir elçi gibi süzüldü karanlıktaki mağarasına yeniden.

Bastet amaçsızca yürüdüğü caddeleri ilk defa emin olarak geçiyordu.
Ve düzen, artık ona oyun oynamıyor, oyunu sahneliyordu.



-2. Gün'ün Sonu-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder